Milli Mücadelede "Çamlıca'nın Üç Gülü" ve Günümüz Türkiye'si


Hıfzı Topuz’un Çamlıca’nın Üç Gülü adlı tarihi romanı, Hulusi Bey adında Osmanlı İmparatorluğu’nun Hariciye Nazırlığı görevinde bulunmuş bir devlet adamının Çamlıca’daki köşkünde yaşanan hayatı ve Hulusi Bey’in üç kızının Milli Mücadele’ye olan katkılarını konu alıyor.
    
Roman, Hulusi Bey’in tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok milletten insanı bir çatı altında toplayan köşkünde yaşayan insanların hayatları ve Milli Mücadele öncesi İstanbul’da yaşananlar, Bağımsızlık Mücadelesi’ne destek veren ve saltanat yanlısı cemiyetlerin, yer altı örgütlerin tanıtılmasıyla başlıyor. 
    
Romanın ana karakterlerinden Hulusi Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başa gelmesiyle kabinedeki yerinden olan, eskiden Madrid ve Londra’da sefirlik yapmış, Padişaha körü körüne bağlı, İngiliz yanlısı bir adamdır.
Eşi Handan Hanım çocukluk yıllarını Avrupa’da geçirmiş, iyi eğitim almış bir kadındır. Fakat o da eşi gibi İngiliz hayranlığına kapılmış, Türk olmanın utancıyla yaşamaktadır. Çok mutlu bir evliliği olan bu çiftin Neriman, Perihan ve Ümran adında üç kızları vardır. Neriman ve Perihan Amerikan Koleji’nde, Ümran ise Dame De Sion’da okumuşlardır. Bu üç kız; yabancı uyruklu okullarda, Amerikan ve Fransız kültürleriyle yetişmelerine rağmen, anne ve babalarının tersine, son derece milliyetçi ve gündeme duyarlı kızlardır. Bunda en büyük faktör ise annelerinin kuzeni olan Nedim Ağabey’leridir. Nedim Bey ve Handan Hanım gençliklerinde bir aşk macerası yaşamışlar fakat Nedim Bey ne Handan’ın, ne de ailesinin istediği gibi bir damat olmadığı için bu macera hüsranla sona ermiştir. Fakat geçen yıllarda hayatları bambaşka yollarda ilerlediği için birbirlerini unutmaları zor olmamış, aşkları küllenmiştir. Nedim Bey, Handan Hanım’ın tersine vatan, millet aşkıyla yanıp tutuşan, maddiyata ve görkemli yaşama önem vermeyen bir askerdir. Kızların üçü de ona aşıktır, bu yüzden Nedim Bey’in onlar üstünde önemli etkileri vardır. Sürekli köşkü ziyaret ederek kızlarla sohbet eder, onları ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili bilgilendirir ve hayata bakış açılarını şekillendirmeye, onları babalarının aymazlığından kurtarmaya çalışır. 
    
Nedim Bey, vatansever bir yüzbaşı olmanın yanı sıra Milli Mücadele’ye katkıları yadsınamayacak kadar önemli olan bir Mustafa Kemal hayranıdır. İstanbul’daki direniş cemiyetlerine katılarak ulusal bağımsızlık mücadelesine destek olmanın yollarını arar. Neriman, Perihan ve Ümran’ı da bu yolda teşvik eder ve kızlar da İstanbul’da düzenlenen mitinglere katılmaya, hatta Halide Edip Hanım’ın konuşmacı olduğu bu mitinglerde kadınları bilinçlendirmek amacıyla söz almaya başlarlar. Onlar da Nedim Ağabeyleri gibi vatana millete faydalı olmak için yanıp tutuşmaktadırlar ve köşklerine sürekli girip çıkan yabancı askerlere, devlet adamlarına babalarının yaptığı yalakalık onları son derece rahatsız etmektedir. Bu duruma sessiz kalamayan kızlar ile babaları arasında zaman zaman tartışmalar yaşanmaktadır. Bir gün yüksek rütbeli İngiliz ve Fransız askerlere verilen bir davet de babalarının Milli Mücadele’yi karalayan cümleler sarfetmesi üzerine kızlar, bağımsızlık mücadelemizin ne kadar haklı olduğunu ve işbirlikçilerin işgalcilerin uşakları olduğunu söyleyerek yabancı subayların dikkatlerini çekerler. John White adlı bi İngiliz subayı Neriman’a, jean Pierre adlı Fransız subayı da Ümran’a olan ilgisini belli etmiş, o davette başlayan bu iki aşk dolu dizgin sürmüştür. Bu durum Nedim Bey’in tam aradığı fırsattır. Kızlar bu gençlerle arkadaslık ederek bilgi sızdıracak, Anadolu’ya silah kaçırma operasyonunda bu subaylarla kızların yakınlığından faydalanılacaktır. Jean Pierre, zaten bağımsızlık taraftarı, sosyalist bir gençtir, istanbul’a ise askere alındığından dolayı zorunlu olarak gelmiştir. Ümran’ın fikirlerine saygı duyan ve ondan gerçekten hoşlanan Jean Pierre onun milli mücadele’ye verdiği desteğe yardım etmiştir. John White’ın ise Bennet adlı İngiliz yüzbaşının emri üzerine Neriman ile arkadaşlık etmeye başlamış, ondan Anadolu’daki hareketle ilgili bilgi almak üzere görevlendirilmiştir. Fakat Neriman’a karşı ilgi duymadığı da söylenemez. Bu ilişki de silah kaçırma operasyonlarında çok faydalı olmuş, John’un silahhanede nöbetçi olduğu bir gece Neriman’ın onu kandırmasıyla silah ve cephaneler Anadolu’ya kaçırılmıştır.Bir süre sonra onun bu ihmalkarlığı ortaya çıkacak ve john’un un bu yüzden ingiltere’ye geri gönderilmesi Neriman’ı çok üzecektir. Neriman ve Ümran aşık oldukları adamları bu şekilde kullanmaktan utanırken bir yandan da vatanın bağımsızlığına hizmet etmenin gururunu yaşarlar. Perihan ise Nedim Bey tarafından böyle bir şeyle görevlendirilmemiştir. Çünkü Nedim Bey o zamana kadar belli etmese de kızlar arasından en çok Perihan’ı sever ve ona ilgi duyar. Bunu açıkladığı gün de aşkına karşılık alır, bu ilişki de İstanbul’un işgal altında olduğu karanlık günlerin gölgesinde tutkulu bir şekilde yaşanmaya başlar.
    
Topraklarında güneş batmayan büyük güç İngiltere’nin yenilgisine ihtimal vermeyen Hulusi Bey ve onun gibi işbirlikçilerin endişelenmeye başladıkları dönem gelip çatmıştır. Anadolu’daki mücadele son hız sürerken düşmanla verilen zorlu mücadelenin sonucunda başarılar kazanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Mustafa Kemal’e yapılan suikast girişimleri, İngilizlerin kuklası haline gelen Vahdettin ve işgalci kuvvetlere destek veren İngiliz, Amerikan mandası taraftarı birtakım işbirlikçi aymazların girişimleri Milli Mücadele’ye zorlukla çıkarsa da Anadolu’daki hareket engellenememiş, sırf İngiliz’lere Osmanlı topraklarını yar etmeme derdinde olan Fransa da zaferden ümidini kesmiş, güney topraklarını boşaltmış, hatta Fransız askerleri İstanbul’daki silah kaçırma operasyonlarına göz yummuştur. Bu başarılı operasyonlar sayesinde Anadolu’dan zafer haberleri de gelmekte gecikmemiştir.İzmir’in de Milli Mücadelecilerin eline geçmesi müttefiklere son darbe olmuş, İngiliz ve Fransız askerleri toprakları boşaltmaya başlamıştır. Vatansever Türk halkı arasında bayram havası hakim olurken mandacı İngiliz, Fransız hayranı olan kimseler de yasa boğulmuştur. İngilizlerin hakimiyetinde yeni kurulacak hükümette basbakanlık  hayalleri suya düşen ve bu durumu daha fazla kaldıramayan Hulusi Bey ise bir sabah köşkünde hastalanarak ölür. Maddi sıkıntılar yüzünden bir süre sonra Çamlıca’daki o görkemli köşk de dağılır. Handan Hanım emekli bir paşayla evlenir.Perihan Nedim Bey ile Ankara’ya, Ümran Jean Pierre ile evlenmek üzere Paris’e, John’dan haber alamayan Neriman ise onu aramak için Londra’ya gider, kendisinden daha sonra haber alınamaz.
    
Kısaca özetlediğim roman yıllar önce okuduğumda beni çok etkilemiş olmasına rağmen bugün okuduğumda daha farklı şeyler hissetirdi. Bunun nedeni ise, ülkemizin yavaş yavaş milli mücadele öncesi yaşanan kaos ortamına sürüklendiğini fark etmemdi. Kitapta anlatılan İstanbul mitinglerinin günümüzde de benzer hislerle, benzer coşkularla düzenlendiğini, yine kitabın sonunda yabancıların elinden devletin idaresine alınan bazı kurum ve kuruluşların bugün tıpkı milli mücadele öncesinde olduğu gibi yine yabancı devletlerin  eline bırakıldığını, yaklaşık bir asır önce Atatürk’ün savaştığı ve bertaraf ettiği düşünce yapısının küllerinden doğarak yine karşımıza çıktığını düşündükçe siz de benim gibi gazete manşetlerini farklı bir gözle okumaya, ekonomik ve siyasal gelişmeleri daha fazla sorgulamaya başlayabilirsiniz. 

Milli Mücadele yıllarındaki gerçek olay ve kişileri, belgelere dayandırarak anlatan bu eser, Kurtuluş Savaşı’nı yalnızca cephedeki askerlerimizle değil, arka planda kalmış, gizli kahramanlarla ve cesur, fedakar Türk kadınının inancıyla kazandığımızı vurgulaması açısından Türk yazınında çok önemli bir yere sahip. Eserin, milli mücadele döneminin atmosferini yaşatmasının yanısıra, bizi esaretten kurtaran Mustafa Kemal ve onu destekleyen Türk halkına minnet duygularımızı perçinleyerek neredeyse "Şu Çılgın Türkler" kadar yoğun bir duygu seline kaptırdığını söyleyebilirim. Epik roman seven ve tarihe ilgi duyan herkesin okumasını öneririm.